9 Mart 2010 Salı

özlemek güzel şey

Bir blogum olduğu için çok mutluyum. Meğersem ne çok yazacak şeyim varmış. Bazen yolda yürürken birsürü konu başlıkları aklıma geliyor. Bakmak ile görmek arasındaki farkı fark edince hayatım o kadar zenginleşti ki..
Yazmanın ve kayıt altına almanın verdiği huzurun yanı sıra takip ediliyor olmak da çok hoşuma gidiyor. Konularla ilgili aldığım yorumlar, gelen telefonlar veya mesajlar beni çok mutlu ediyor. Bu akşam kurstayken telefonumun ışığı yandı ve ekranda facebook notification'ı belirdi. Meltem, bir süredir bloguma yazı yazmadığımı hatırlatmak istemiş bana. İşte o anda zihin sıçraması yaşadım galiba. Kendimi Ankara da buldum bir anda...


Derslerimi bitirip bir an evvel yurda gitmek istiyorum. Yıllarca sövdüğüm ama bir o kadar da özlediğim Konur sokaktaki öğrenci yurdum. Odtü'den dolmuşa biniyiyorum ve Kızılay'da iniyorum. Akşam ne yesek acaba? Kızlar geldi mi acaba odaya. Meltem'le Dilek geldiyse çoktan başlamışlardır günlük dedikodularına. Ve sonunda odamdayım kızlarla. Yemekhaneye iniyoruz ve yemeğimizi yiyoruz. Sonra kendimizi yatağın üstünde buluveriyoruz. Bir ara örgü örmeye merak sarmış, sabahtan akşama kadar örgü örerdik. Tabi yapabildiğimiz en muhteşem şey atkılarımızdı. Günün özetini birbirimize verdikten sonra kantin de kapanmadan aşağıya iniyoruz. Kesin televizyon kavgası olacak ama o dönemler yurdun ağaları biziz.Ne de olsa yüksek lisans yaptığımız için yaşça en büyükler biziz. e tabi bir de yılların verdiği kaşarlık oluşmuş üzerimizde. Yanlış anlamayın bahsettiğim şey "yurt kaşarlığı" :). Yani biz hiç bir zaman çamaşır odasında sıra beklemeyiz, yurda da hiç  bir zaman saatinde girmeyiz..

Akşamları kimi zaman spor odasındaydık, kimi zaman ellerimizde kitaplar ranzanın üst katında, kimi zaman balkonda, kimi zaman sokaklarda. Ama hep beraberdik. Mutlu olduğumuzda, üzüldüğümüzde, ağladığımızda veya havalara uçtuğumuzda hep beraberdik. Birbirimize hep saydamdık. Kimi zaman birbirimize küstüğümüzde olurdu ama o dönemlerde bile çok eğlenirdik. Çünkü birbirimize nispet yapardık. Mesela ben gider bizim kızların can düşmanları ile sohbet ederdim. Sonra barışır, küs olduğumuzda birbirimize yaptığımız nispetleri anlatır gülerdik. Bütün eşyalarımızı ortak kullanırdık. Sabahları süslenir püslenir odadan çıkar, akşamı iple çekerdik. Üçümüzde uyumayı çok sever, sabahları birbirimize baka baka akşama kadar uyurduk da :)

Anlatacak o kadar çok şey var ki.. Anlık da olsa o günlere geri dönmek, gerçekten kendimi sanki o zamanda gibi hissetmek çok etkiledi beni. O kadar çok özlüyorum ki o günleri ve o dostlukları. Sadece Dilek ve Meltem değil, İsmahanı, Selmayı, Ebruyu, Çiğdemi, Ayşeyi, herkesi. Kantin kavgalarımızı, yatak kavgalarımızı, yurttan aldığımız disiplin cezalarını, sahurları, duşlarını, balkonlarını, ranza demirlerine astığımız çoraplarımızı, ortak kullandığımız makyaj malzemelerimizi, leğen içinde yaptığımız kısırları, bir paket tereyağı ile geçirdiğimiz gecelerimizi.. Zamanla hepimiz ayrı evlere çıktık. Çıktık ama hiçbirşey yurt gibi olmadı.

Bizler beraber büyüdük, beraber çalıştık. Hepimiz birbirimizin derslerini bilirdik. Ben hem Endüstri Mühendisliği okudum, hem Felsefe, hem Edebiyat, hem Alman dili, Sınıf öğretmenliği, tıp, hemşirelik, vs.. Ben hem İzmir'li oldum, hem Nevşehirli, Mersinli, Tarsuslu, Adanalı, Antalyalı, vs.. Hem Çankaya üniversitesinde okudum, hem Odtü'de, Ankara, Gazi, Hacettepe üniversitelerinde.

Bizler bu yüzden güçlüyüz işte. Her nekadar şu an ayrı illerde de yaşasak biliyoruz ki bir telefon yeter bize. Bizim çekirdek ailemizin yanı sıra bir ordu gibi kardeşlerimiz var. Hem de her sektörde ve her bir ilde. Her telden, her tenden..

Çok ama çok özledim o günlerimi. Özlemek güzel bir duygu. Ne mutlu ki dolu dolu 30 yılda özleyecek çok şeyim var. Demek ki gerçekten güzel bir yaşantım oluyor. Şükürler olsun...

Hiç yorum yok: