Itay Talgam. Kendini, iş dünyasındaki insanları yöneten orkestra şefi olarak tanımlıyor. Kendi tanımıyla: bir orkestra şefi büyük bir liderlik problemiyle karşı karşıyadır: tek söz söylemeden kusursuz harmoni yaratır..
Bakın konferansında, 6 büyük orkestra şefinin kendine has stillerini nasıl tanımlamış.
Orkestralar kalabalıktır. orkestra şefi sahneye çıkmadan önce, herbiri kendi enstrümanlarının ayarlarını yaparak, kendi performanslarına hazırlanıyorlardır. Derken orkestra şefi sahneye çıkar, ve bir hamlesi ile bütün uyumu sağlar. tabi her şefin kendine göre farklı stilleri vardır. önemli olan "yapmadan yapma" noktasını becermektir. iş dünyasındaki yöneticler, bu stillerin hepsini bir araya getirerek gerektiğinde her stili uygulayabilmelidir.
sunumunda yer verdiği ilk orkestra şefinin en belirgin farkı, mutlu olması. onun mutluluğu kendi hikayesinden veya müzik sevincinden kaynaklanmıyor. o, diğer insanların hikayelerinin duyulmasını mümkün kılıyor. profesyonel bir kurum olarak orkestranın hikayesinin, topluluk olarak dinleyenlerinin, bireylerin ve orda görülmeyen kişilerin (salonu yapanlar, müzik aletlerini yapanlar, vs) hikayelerinin duyulmasını sağlıyor. kendisi de, çalanlar da, seyretmeye gelenler de kendilerini bu ziyafetin içinde buluyorlar, eşlik ediyorlar. küçük hareketlerle, belirtileri olabildiğince net.
ikinci örnekte, orkestra şefi işini çok ciddiye alıyor. hareketleri o kadar agresif ki, altında "yapmazsan canına okurum" hissiyatı buram buram taşıyor. Kendisine neden böylesin diye sorulduğunda: kendini Mozart'a karşı sorumlu hissettiğini söylüyor. orda sadece Mozart'ın hikayesi var. diğer herkes sadece araç. bu şekilde yönetebiliyor mu, evet.. hiç bir aksilik çıkmıyor. Sadece, enstrüman çalanlar kendilerini partner olarak görmediği için mutsuzlar. ve şeflerinin istifa etmesini istiyorlar.
Üçüncü örnekte ki şef, mümkün olduğunca mimimum hareket ediyor. Eğer konserin sonunda terlediysen, yanlış birşey yaptığın anlamına gelir inancında. herşeyi akışına bırakıyor ve araya girmiyor. onun için önemli olan şey, müziğin kitaba uygun çalınması. burada sadece yazılı müziğin hikayesi var, yorum yapmaya gerek yok..
Dördüncü örnek çok enteresan. Şef'in gözleri devamlı kapalı, elleri içgüdüsel olarak hareket ediyor. müzik kendi kafasının içinde, kimseye komut vermiyor. Enstrüman çalanlar komutlarını anlamıyorlar, sonra içgüdüsel olarak birbirlerine bakıyorlar ve birbirlerini takip ediyorlar. Buradaki orkestra şefinin amacı kimseye komut vermeden, herkesin birbirini gözlemleyerek, dinleyerek bir uyum içinde çalabilmeleri..
Beşinci örnekte orkestra şefi yine komut vermeyenlerden. ama sürecin kendi dinamikleri içinde herkesi yerinde tutabiliyor. plan, herkesin kafasının içinde, şef yönetmese bile ne yapması gerektiklerini biliyorlar. Burada en önemli farklılık şefin komut vermeden, çalanlara kendi yorumlarını koyabilmeleri için yer açıyor olması. ve ihtiyaç olduğunda bir otoritenin orda olduğunun bilinmesi. Bir yanlışlık olduğunda otorite olarak devreye giriyor ve küçük hareketlerle durumu topralıyor. Sadece bir dünya yaratmakla kalmıyor, o dünyanın koşullarını da yaratıyor.
son örnek benim favorimdi. Orkestra şefi, elinde hiç birşey tutmadan sadece mimikleriyle yönetiyor bütün orkestrayı. müziğin acısıyla acılanıyor, neşesiyle neşeleniyor. bütün dünyayı sadece yüzüyle yaşatıyor, hissettiriyor. müziğe anlam katıyorve yüzündeki ifadelerle tüm çalanları ödüllendiriyor.
bu altı örnekteki orkestra şefleri, dünyanın en iyi şefleri olarak tanınıyorlar. hepsinin kendine has stilleri var. önemli olan tüm bu stilleri bir araya getirerek işimizi yönetmek. http://www.ted.com/talks/lang/tur/itay_talgam_lead_like_the_great_conductors.html
2 yorum:
Ben de en çok beşinci örneği beğendim. Ancak bir yorumum daha var: Sanat gibi yaratıcılığa dayanan ortamlarda çalışan yöntemler, iş hayatı gibi ortamlarda çalışmayabiliyor. İlham almak güzel yine de tabi ki... Bir yöneticinin ekibine bu kadar hakim olabilmesi ve onları böylesi özgürleştirebilmesini amaçlaması bile çok şeyi değiştirir..
Özge hanım siz de bayağı derin konulara giriyorsunuz artık :)
bahsetmiş olduğunuz konuya çok yakın bir yazım yarın geliyor :)
ee iddiam büyük, en derin sularda olmam lazım:))
Yorum Gönder