25 Nisan 2010 Pazar

Kadın Gibi Kadın Olmak!...

Geçen hafta Pazartesi günü, çook uzun bir aradan sonra tekrardan Yaşam Koçum Bülent Göncü'ye gittim. Aradan geçen süre zarfında nasıl değiştimi ona göstermek, onunla bunun keyfini yaşamak beni çok heycanlandırıyor. Oraya gittiğimde sanki faklı bir dünyaya giriyorum; Yeşim'le ikisinin enerjisi o kadar farklı ki, orada hepimiz çok saydamız :)

Genel sohbetlerimizden sonra o gün özellikle 2 konu üzerinde yoğunlaştık. Beni en çok etkileyen ve düşündüren konu ise: "kadın gibi kadın olmak" konusuydu..

Evet; ben her zaman nazlı, çıt kırıldım, herşeye ağlayan ve devamlı karşısından birşeyler bekleyen, erkekler olmadan hayatını devam ettiremeyen kadınlara karşı önyargılıydım. Onlara inat her zaman güçlü, kendi ayakları üzerine basan, kimseden yardım istemeyen, kimseye muhtaç olmayan, naz ve cilve nedir bilmeyen biri oldum. Yani maskülen bir kadın.. İş hayatında da öyleyim; kamyon sattığım günlerde kamyonların arkasında tepesinde dolaşan (hem de mini eteklerle), gerektiğinde yıkamacının işi çoksa otomobil yıkayan, kendi lastiğini kendi değiştiren, erkeklerle toplantılarda çata çat kavga eden (ki erkek egemenliği olan bir sektörde çalışıyordum), eğer gerekiyorsa gece gündüz demeden işinin başında olan, onlarca kodaman erkeği yurtdışına fuarlara tek başına götüren, birisinden yardım istemekten ödü kopan, kendi mobilyasını kendi monte eden ve kendi çantasını kendi taşıyan.. Birinden yardım istemek, hele ki bir erkekten yardım istemek en büyük fobimdi.

İşte sevgili Bülent Göncü, o gün benim bu özelliklerime parmağını bastı.O konuştu ben dinledim.. söylediği her cümle de o kadar haklıydı ki..

Konuya küçük bir hikaye ile başladık:" evvel zaman içinde kalbur saman içinde, çok yüksek mevkilerde bir yönetici varmış. Bu yönetici her sabah işie erkenden gelir, kahvesini hazırlar, masasının başına otururmuş. Bunu gören çalışanlardan birinin içi cız etmiş. Yöneticisinin sabah erkenden gelip, kendi kahvesini kendisinin yapmasına içi elvermemiş. Demiş ki, ben bu adama iyilik yapayım. Ondan erken geleyim ve o gelmeden kahvesini hazır edeyim.. MAsasına oturduğunda kahvesini masasında gördüğünde kimbilir ne kadar mutlu olur.. Derken bir gün geçmiş, iki gün geçmiş,üç gün geçmiş, yönetici her geldiğinde masasında kahvesi hazır. Sonunda yönetici çalışanını yanına çağırmış.demiş ki: "eyy sevgili çalışanım, biliyorum beni düşündüğün için her sabah kahvemi hazır ediyorsun. Ama farkında değilsin ki sen benim en büyük keyfimi elimden aldın. Her sabah erkenden gelip, kahve hazırlarken aldığım haz benim için çok değerliydi."..

Hikayenin ana fikri üzerinde durmayacağım, sanırım herkes anlamıştır. Hikayenin benimle ilgili olan yanına gelince: ben de aslında yukarda bahsettiğim kadınlardan olmayarak erkeklere iyilik yaptığımı düşünürken, farkında olmadan onların en büyük keyiflerini ellerinden alıyorum. Onların "bir kadını mutlu etme" hazlarını ben ellerinden alıyorum. Evet, çok doğru!.. Halbuki ne var sanki boyumdan büyük işlerde birinden yardım istesem? Uzanamadığım yere uzanmak için altıma tabure koymasam da birinden yardım istesem. Hem o işe yaradığı için, hem de ben kendimi tehlikeye atmadığım için mutlu olmaz mıyım?

Yani işin özeti "kadın gibi kadın" olmak. Maskülen kadın değil!. İş dünyasında ve özel dünyada istediğimiz yere kadın gibi kadın olarak gelmek gerekiyor, erkeklerin rolüne girmiş bir kadın olarak değil. Erkeklere ağırlık yapmamak için kendi davranışlarımızı belirlerken, farkında olmadan onların keyiflerini ellerinden almayalım. Onların yerine kendimizi koyalım ve düşünelim. Yanınızdaki erkeğin düğmesi kopsa, kendisinin mi dikmesini istersiniz, sizden yardım istemesini mi? Ben yardım istemesini isterim, çünkü ona yardım etmek beni mutlu eder, işe yarar hissettirir :))))

Konuyu lütfen saptırmayalım :) burda bahsetmek istediğim tek şey: kadınve erkeğin zeka olarak değil ama fiziksel olarak farklı olduğunu kabul ederek, birbirimizin rollerini birbirimizden almamamız gerektiği. Roller iyice karışmaya başladı ve cinsiyetler kayboluyor. Bu nedenle de kimseyi mutlu edemiyoruz ve sonucunda kendimiz de mutsuz oluyoruz. Bırakın herkes kendi rolünü oynasın ve birbirinize ne kadar ihtiyacımız olduğu hissiyatı ile mutlu olalım :)))

Hiç yorum yok: