16 Ağustos 2011 Salı

Sesin çıksın biraz!..

Okuldaki başarı ile iş hayatında ki başarının birbiri ile alakalı olmadığını düşünüyorum. Hatta aralarında ters orantı var bile diyebilirim. Öğrencilikte genellikle daha zeki, sessiz, çalışkan, sakin insanlar başarılı olurken, iş dünyasında daha fırlama, sosyal, heyecanlı insanlar başarıyı yakalıyor. Tabi burda 'başarılı' dan kastım çabuk terfi eden, çabuk yükselen, daha çok para kazanan..

Her ne kadar bana yanlış düşündüğümü söyleyen yöneticilerim olsa da, ben iş dünyasında cazgırlığın prim yaptığı görüşündeyim. Çünkü bana hep böylesi denk geldi.. Üretken, akıllı, sonuç odaklı olman yetmiyor. Biraz sesi yüksek, biraz gösterişli, biraz cazgır olman gerekiyor kariyer basamaklarını tırmanırken. Hakkını araman gerekiyor, terfi edilmeyi beklemeyip hak ettiğine inandığın zaman talep etmen gerekiyor. Dolayısıyla biraz yırtık olman gerekiyor. Eğer sen yırtık olmazsan, efendi şekilde üstlerin tarafından yükseltilmeyi beklersen büyük bir kısır döngünün içinde sıkışır kalırsın. Yaşın ilerledikçe iyice içinden çıkılmaz bir girdapta sürüklenir gidersin.

Kariyer basamaklarının zamanı çok önemlidir. Eğer zamanı geldiğinde atlaman gereken basamağa atlayamazsan, o basamağın eşiği gün be gün senden uzaklaşır. Hele belli bir yaşa geldiğinde , bu yaşa kadar hala müdür olamadığın için başarısız olarak bile algılanırsın. Kimse bilmez senin işini ne kadar iyi yaptığını, neler ürettiğini, nasıl güzel yöneticilik yapabileceğini.. Sonuçta o yaşa gelmişsin ve yöneticilik tecrüben yok. Dışarda seni tanımayan şirketler sana bu şansı niye versin ki?? İçerde de mevcut yöneticinin ölmesini bekleyemeyeceğine göre!... Ayrıca zaten bu saate kadar sesini çıkartmamış, mevcut düzende bir tehlike oluşturmamışsın ki!..

Bu yazdıklarım bir çoğunuza ters gelebilir. Gerçek kurumsal şirketlerde her çalışanın kariyer planı olduğu ve zamanı geldiğinde mevki atladığını söyleyebilirsiniz. Diyorum ya belki de bana hiç denk gelmedi. Ya da belki ben hep rekabetin yüksek olduğu perakende sektörlerinde bulunduğum için böyle gördüm. Sabah 9- Akşam 6 memur zihniyetli ortamlarda hiç çalışmadım ki. Oralarda hayat nasıl olur hiç bilmiyorum..

Benim bildiğim: sen hakkını aramadığın, sesini çıkarmadığın sürece kendi geleceğin için bir adım atamazsın. Şubenin en başarılı satış danışmanı olursan asla satış müdürü olamazsın. Çünkü sen cazgırlık yapmadığın sürece, senin gibi iyi satış yapan birini asla yönetici yapıp operasyondan çekmezler. Başka yerler de seni tanımadığı için böyle bir riske giremez. En başarılı satış danışmanı olarak 40 yaşına kadar gelirsin. 40'ından sonra da iş görüşmelerinde kendini ifade etmeye çalışırsın..

Şimdi eğer bu yazıyı okuyorsan ve  hak ettiğin pozisyonda olmadığını düşünüyorsan, hiç zaman kaybetme ve istediğin pozisyona talip ol. O pozisyonu ne yapıp ne edip al. Sesin çıksın biraz!. Tabi ki ipleri koparma veya geri dönüşü olmayan aksiyonlar alma. Ama artık huysuzlandığını hissettir. Ne de olsa sen zekisin, nasıl davranman gerektiğini bilirsin.

Konu konuyu açar derler ya, aklıma daha bir sürü konu başlığı geliyor:
1. Şirketler neden içerden terfi yerine dışardan birini getirirler? Kendi yetiştirdikleri elemanlara güvenmiyorlar mı?
2. İçerden terfinin avantajları ve dezavantajları

Bu konuda görüşleriniz varsa, duymaktan memnun olurum.
Sevgiler



1 yorum:

sinan dedi ki...

Geç gelen yorum;

İlginçtir ki şirketler yetişmiş elemanlarını elde tutmaktansa dışarıdan eleman getirip kaybettiği elemanın istediği paradan fazlasını ödemeyi pek bi seviyorlar. Bu oldukça maliyetli olmasına rağmen genel durum bu. Bunun neden isterler? "huysuz" olan çalışanın isteğini yerine getirmeyi taviz olarak görüp "emsal karar" niteliğinde bir tatmin etme durumunu yaşamama psikolojisi olabilir.